F I K R A L A R

SÖYLE BARİ

Hoca ormana gitmiş.Oturmuş bir dalın üstüne, başlamış kesmeye.Aşağıdan geçen bir yolcu Hoca’ya seslenmiş:- Be adam! İnsan oturduğu dalı keser mi ? Şimdi düşeceksin.Hoca adama aldırmamış; işine devam etmiş.Az sonra dal kırılmış.Hoca, cumburlop düşmüş.Düştüğü yerden perişan seslenmiş:
-Düşeceğimi bildin ne zaman öleceğimi de söyle bari.

SIKARKEN

Nasrettin hoca bir gün yolun kenarında kedisini yıkıyomuş.Yoldan geçen arkadaşı hocaya:
-Hocam kediyi yıkama ölür.
demiş.Hoca aldırış etmemiş ve yıkamış.Arkadaşı dönüşte hocayı tekrar yolun kenarında görmüş.Kedi ölmüştü. adam:
-Hocam ben size kediyi yıkamayın ölür demedimmi? demiş.Hoca:
-Ben kediyi yıkarken ölmediki sıkarken öldü demiş.

BAKLAVA

Hoca aksamleyin eve dogru yururken, baklava seven bir koyluyle karsilasir.
-Hoca, kisa bir sure once bir adam buyuk bir tepsi baklava goturuyordu…
-Beni ilgilendirmez!
-Fakat adam tepsiyi sizin eve goturuyordu.
-O zaman seni ilgilendirmez!

ALLAH BİLİYOR

Nasreddin Hoca bir cimri tanıdığının evine gittiğinde tanıdığı ona bayat ekmek ile bir tabak bal ikram etmiş. Nasreddin Hoca bayat ekmeği dişi kesmeyince sinirinden balı kaşıkla yemeye başlamış.Ev sahibinin gözü yerinden oynamış : 
-Aman efendim, bal ekmekle yenmez ise, insanın içini sıyırır, demiş. 
Nasreddin Hoca hiç ses çıkarmadan balı bitirmiş ve : 
-Kimin içinin sıyrıldığını Allah biliyor, demiş.

AKLIN VARSA GÖLE KOŞ

Hoca, bir gün kırlardan topladığı çalı çırpıyı eşeğine yükleyip evine götürürken : 
-Acaba, yaş çırpı da kurusu gibi yanar mı? diye düşünür ve şeytana uyarak çakmağını çakar ve alevi çalı çırpıya dokundurur.Aralarında kuruları da bulunan çalı çırpı hemen alev alır.Eşekte bir korku, bir telaş, huzursuzluktur başlar.Anıra anıra, çifte ata ata dört nala koşmağa başlar.Hoca da arkasından olanca gücüyle bağırır : 
-Aklın varsa göle koş!

BİNDİĞİ DALI KESMEK

Hoca merhum, bir gün, bir ağaç keserken, yolcunun biri görür:
Hey, babalık, bindiğin dalı kesme, sonra karışmam ha! diye seslenir ama, Hoca nın bir kulağından girer, bir kulağından çıkar; bir, bir daha indirir baltasını. Derken, dal kırılır, gelir, Hoca da boylu boyunca serlir yere. Gayri yarayı, bereyi, düşünen kim! Hemen koşar adamın arkasından:
Yahu, sen benim düşeceğimi bildin, öleceğimi de bilirsin; gel, deyiver, Allah aşkına! diye, adamın yakasına sarılır. Adamcağız ne desin,yakasınıhocanın elinden kurtarmak için:
Bunu bilmeyecek ne var! Şu bindiğin eşek bir yellenirse, canın ağzına gelir; bir daha yellendi mi, canın çıkar vesselam! deyip, yürüyüverir.
Hoca, odununu yükler, evin yolunu tutar ama, eşek bu, yokuş yukarı bir eşeklik etmez mi, canı burasına gelir Hocanın, körolasıca, bir daha o eşekliği yapmaz mı! Hocanın iflahı tükenir, yıkılıverir yere. Duyup gelenler, bir iki ah, vahtan sonra, cenazesini evine kaldıracak olurlar. Çamur, çaylak bir yerden geçerken, Buradan mı yüürsek şuradan mı yürüsek? diye hesap, kitap ettiklerini duyunca, Hoca, tabuttan başını uzatır:
Vallahi, der; ben sağ iken su yoldan gelir giderdim ama, gene de siz bilirsiniz.!

HALEP ORADAYSA ARŞIN BURDA.

Palavracının biri başına topladığı üç beş cahile karşı övünüp duruyormuş :
– İşte ben güçlü ve maharetli bir adamım. Evet ben Halep’te bulunduğum sıralarda altmış arşın uzağa atlamış bir kimseyim!.. Nasreddin Hoca da bu sırada oradan geçiyormuş. Palavracının yanına yaklaşıp :
– Yaa demiş demek sen altmış arşın atlarsın. Haydi atla da görelim. Adam hık mık etmiş.
– Ama demiş ben Halep’te atladım. Hoca kızmış :
– Canım demiş, Halep oradaysa arşın burada.

HOCANIN EŞEĞİ

Hocanın eşeği ölmüş. Kapının eşiğine oturmuş, hüngür hüngür ağlıyormuş. Bir komşusu yaklaşarak:
-Hocam, Geçende karın öldü, ağlamadın. Bir eşek için ağlamak sana yakışır mı?
-Nasıl ağlamam! Karım ölünce eş, dost hepiniz etrafımı aldınız, üzülme biz sana daha iyisini buluruz dediniz. Ama biri çıkıp da; Hoca ağlama, sana daha iyi bir eşek alırız demedi!..

PEŞTEMAL

Hocanın kapısını gece yarısı sultanın askerleri tıklayıp hocayı uykusundan uyandırmış. Hocayı apar topar alıp sultannın yanına, sultanda hamam sefası yapıyormuş sultan hocanın engin bilgilerine dayanarak hoca demiş bana bir değer biç demiş ben kaç akçe ederim demiş. Hocada düşünmüş sen 10 akçe edersin demiş sultan da hiddetlenerek olur mu ya üzerimdeki peştemal bile 10 akçe eder demiş. Hocada bende zaten onu söyledim demiş.

KİTAPTAKİ YANLIŞLAR

Akşehir’e tayin edilen bir kadı halkın silah satmasını yasak etmiş. Küçük bir çakı taşımak bile suç sayılır olmuş. Görevli memurlar sıkı bir takibe ve kontrole başlamışlar. Bir gün Nasreddin Hoca’nın üstünü başını aramışlar. Kuşağın arasından kocaman bir bıçak çıkınca şaşırmışlar:
– Bu da nedir Hoca ? Sen silah taşımanın yasak olduğunu bilmiyormusun ? demişler.
– Evet demiş, biliyorum. Fakat bu silah değildir. Kitaplarda bir takım yanlışlar görünce bunun ucuyla kazıyorum.
– Olur mu Hocam demişler, kocaman bir bıçakla kitaptaki yanlışlar kazınır mı?
– Olur, olur demiş Hoca. Siz bilmiyorsunuz ama bazı kitaplarda o kadar büyük yanlışlar var ki bu bıçak bile küçük kalıyor…

MUM ATEŞİYLE PİŞEN YEMEK

Bir gün Nasreddin Hoca ve arkadaşları iddiaya tutuşmuşlar. Eğer Hoca karanlık ve soğuk bir gecede, sabaha kadar köy meydanında bekleyebilirse arkadaşları ona güzel bir ziyafet çekecekmiş. Şayet bunu beceremezse o, arkadaşlarına ziyafet çekecek. Kararlaştırılan gün Hoca meydanın ortasında, sabaha kadar tir, tir titreyerek beklemiş. Sonra yanına gelenlere :
– Tamam demiş. İddiayı kazandım.
– Ne oldu ne yaptın demişler.
– Bekledim sabaha kadar demiş.
– Hayır demişler. Sen uzaktaki bir mum ışığı ile ısınmışsın. İddiayı kaybettin! Ziyafetimizi hazırla. Hoca çaresiz kabul etmiş. Ziyafet vakti kocaman bir kazanın altına minicik bir mum koymuş. Güya yemek pişirecek.
– Ne yapıyorsun? demişler. Kıs, kıs gülerek cevap vermiş :
– Bu mum sıcağıyla size yemek pişireceğim arkadaşlar. Uzaktaki bir mum ışığıyla ben nasıl ısındıysam, bu kazandaki yemek de öyle pişecek!..

PAPAZLARLA HESAP ÜSTÜNE

Dünyayı dolaşan üç bilgin papaz Akşehir’e de uğramışlar. Hocanın ününü duyunca kendisiyle tanışmak istemişler. Akşehir ileri gelenlerinin de katıldığı toplantıda Hoca, papazlarla tanıştırılmış.
Yenilip içildikten, dereden tepeden konuşulduktan sonra, Papazlardan biri Hoca’ya sormuş:
– Hoca Efendi, dünyanın ortası neresidir?
Hoca otlayan eşeğini göstererek:
– Eşeğimin şu anda sağ ön ayağının bastığıyerdir.
– Nereden belli ? demiş papaz.
– İnanmıyorsanız ölçün !… demiş Hoca.

İkinci papaz:
– Peki Hoca efendi, gökte kaç yıldız vardır?diye sormuş.
– Gökte eşeğimin tüylerinin sayısı kadar yıldız
vardır? demiş Hoca.
– Nasıl kanıtlarsınız ? demişler.
– İnanmıyorsanız sayın demiş Hoca.

Üçüncü papaz da :
– Benim sakalımda kaç kıl var? diye sorunca;
– Eşeğimin kuyruğundaki tüyler kadar diye cevap vermiş Hoca.
– Nereden bildin dediklerinde, Nasreddin Hoca sesini yükseltip ciddileşerek;
– Ölçün dedim ölçmediniz. Sayın dedim saymadınız.Bir kıl bile fazla değil. Siz ise inanmıyorsunuz.
Bunu doğrulayalım. Bir kıl eşeğin kuyruğundan bir kıl da papazın sakalından çekelim. Böylece yanılmadan eşitliği görürüz deyince papazlar tartışmayı bırakıp gitmişler.

DÜŞÜNEN HİNDİ

Küçük bir papağanın onbeş altına satıldığını gören Nasreddin Hoca, bir koşuda evine gidip kümesteki hindisini tutmuş. Apar topar pazara götürüp başlamış bağırmaya:
– Satılık hindiiii… Satılık hindiiiii… Yirmi altına satılık hindi!
Şaşırmış pazardakiler.
– Yahu hocam demişler. Bir hindinin yirmi altın ettiği nerde görülmüş.
– Ne olmuş diye çıkışmış Hoca. Demin bir kuşu onbeş altına sattılar.
– Ama o papağandı demişler. Tıpkı insan gibi konuşuyor o.
– Olsun demiş Nasreddin Hoca. O konuşuyorsa bu da düşünür!

EŞEĞE TERS BİNMEK

Nasreddin Hoca bir gün yabancı bir köyde misafir olur. Cuma günü O’nu kürsüye çıkartırlar. Güzel bir vaaz verir. Herkes pek memnun kalır. Camiden çıkınca Hoca’nın eşeğini getirirler. Köylülerin hepsi ona hizmet etmek için adeta yarışırlar. Hoca eşeğine binerken biraz düşünür. Sonra eşeğin üstüne ters oturur. Herkes hayret eder. Köylülerden biri dayanamayıp sorar:
– Hocam der. Kusura bakma ama eşeğe niçin ters bindiğini sorabilir miyim?
Hoca tebessüm ederek cevap verir:
– Eğer düz binip önünüze geçseydim siz arkada kalacaktınız. Siz öne geçseydiniz, bu defa ben arkada kalmış olacaktım. Böyle ters binince size arkamı dönmemiş oluyorum…

EŞEĞE YAZIK OLUR

Nasreddin Hoca hayvanlarına ağır yükler yükleyip onlara eziyet eden köylülerine iyi bir ders vermek istemiş. Bir gün eşeğine binerek köy meydanında dolaşmaya başlamış. İşin garibi dolu bir çuvalı da sırtına vurmuş, öyle geziyor. Şaşırıp sormuşlar :
– Yahu Hoca Efendi, hem eşeğin üzerindesin, hem çuvalı sırtında taşıyorsun. Nasıl bir iş bu ?
Hoca cevabı yetiştirmiş hemen :
– Zavallı hayvan, demiş. Zaten gece gündüz demeden hizmet ediyor bana. Sırtına bindiriyor, yüklerimi taşıyor, değirmeni çeviriyor. Bu kadar hizmetlerinden sonra dolu çuvalı da ona yüklemek istemedim. Bu yüzden ben vurdum sırtıma.

YEMEĞİN BUĞUSU PARANIN SESİ

Nasreddin Hoca Akşehir’de kadılık vazifesini yürütürken karşısına iki adam çıkmış. Birisi öteden beri cimriliği ile tanınmış bir aşçı, diğeri de boynu bükük bir fakir. Aşçı sözü almış :
– Hocam demiş, ben bu adamdan davacıyım. Dükkanın önünde fasulye pişiriyordum. Tencerenin kenarından buğusu çıkıyordu yemeğin. Bu adam elinde somunla geldi. Kopardığı lokmaları yemeğin buğusuna tutup başladı atıştırmaya. Nihayet koca bir ekmeği bitirdi. Ondan fasulye buğusunun parasını istedim, vermedi.
Nasreddin Hoca anlatılanları dikkatlice dinledikten sonra fakire dönüp :
– Doğru mu bunlar ? diye sormuş.
– Evet, demiş fakir adam.
– Öyleyse para kesesini çıkar bakalım.
Zavallı fakir kadı efendiye karşı gelememiş. İçinde üç beş akçe bulunan para kesesini Hoca’ ya uzatmış. Bu sefer aşçıyı çağırmış yanına. Keseyi kulağına yaklaştırarak şıngırdatmaya başlamış. Sonra da :
– Haydi demiş aldın işte alacağını. Aşçı :
– Nasıl olur ? diye şaşkınlığını belli etmiş. Paramı vermediniz henüz. Hoca cevap vermiş :
– Fazla uzatma, yemeğin buğusunu satan paranın da sesini alır elbet!

GÜNAH

Bir Ramazan günü Nasreddin Hoca’nın gözleri susuzluktan afallamış. Dayanamayıp bir çeşmeye çaktırmadan yanaşır. Tam suyunu içerken, bir köylü görmüş hocayı:
– Aman hoca, günah değilmidir bu yaptığın!
– Yıkıl karşımdan! Ramazan gider bir daha gelir, ama ben gidersem bir daha gelmem! Ne günahı!

ACEMİ BÜLBÜL

Hoca bir gün, yol kenarındaki hayrat ağaçlardan birine çıkmış, incir yemeğe başlamış. Yanından geçen bir yolcu seslenmiş:
– Hey ! Sen kimsin ? Ne yapıyorsun orada ?
– Ben bülbülüm demiş Hoca.
Adam :
– Öyleyse öt bakalım deyince, Hoca karga gibi acayip sesler çıkarmış.
– Bu ne biçim bülbül sesi yahu, demiş adam.
Bülbül hiç böyle mi öter.
– Ne yapalım demiş Hoca, acemi bülbül bu kadar öter!

KAZAN DOĞURDU

Hoca komsusundan bir gün kazani ödünç ister. Iade ederken de hem tesekkür eder, hem içine minik bir kazan koyar. Komsusu merakla bu minik kazani sorunca da, “Komsu, bizdeyken kazanin dogurdu” der. Komsusu bu ise pek sevinir.
Aradan epey zaman geçer, Hoca yine komşusundan kazanınıi ödünç ister. Komşusu da sevinerek verir. Ama bu kez aradan günler, haftalar, hatta aylar geçer, kazandan ve Hoca’dan ses çikmaz. Nihayet bir gün komsusu konuyu açmaya karar verir,”Hoca bizim kazan ne oldu?” diye sorar. Hoca da üzgün bir ifadeyle,”Komsu çok zaman geçti aradan, senin kazan öldü. Sana nasil söyleyecegimi düsünüp duruyordum” deyince sinirlenen komsusu,”Hocam ne diyorsunuz? Hiç kazan ölür mü? Kazan canli mi ki ölsün?” Hoca,”Dogurdugunu kabul etmistin, sesin çıkmamıştı, şimdi ölünce neden feryat ediyorsun” der komsusuna.

TESTİYİ KIRMADAN ÖNCE

Nasreddin Hoca oğlunun eline bir testi tutuşturup çeşmeden su getirmesini istemiş. Çocuk dışarı çıkarken de ensesine bir tokat atıp :
– Testiyi kırma ha ! diye öğüt vermiş.
Bunu gören komşulardan biri :
– Yahu Hocam demiş, henüz testiyi kırmadan niye dövüyorsun yavrucağızı?
Hoca cevap vermiş :
– Testiyi kırdıktan sonra neye yarar be birader!

KIRK AKÇELİK BALTA

Nasreddin Hoca evine sık, sık ciğer getirdiği halde bir türlü onları yemek kendisine nasip olmaz. Her seferinde hanımı :
– Kahrolası kedi ciğeri yedi.
– Hınzır hayvan ciğeri yemiş.
– Canı çıkasıca sarman kedi ciğeri aşırmış, diye bahaneler uyduruyormuş.
Bir gün dayanamamış Hoca. Hemen bir kenarda duran baltayı kapıp, mutfak dolabına yerleştirmiş. Hanımı:
– Ne yapıyorsun Hoca demiş, baltanın dolapta işi ne? Hoca cevap vermiş:
– Hanım hanım, sen bizim kediyi hâlâ tanıyamamışsın. Üç akçelik ciğere tenezzül eden hayvan kırk akçelik baltayı bırakır mı sanıyorsun?

KEDİ NEREDE

Hoca’nın canı et yemeği istemiş bir gün. Kasaptan iki kilo et alıp evine götürmüş.
– Akşama güzelce pişir bunları, demiş hanımına. Ne var ki o gün eve hanımı misafirleri gelmiş. Kadıncağız eti pişirip onlara ikram etmiş. Akşamda bir tarhana çorbası çıkarmış. Hoca’ nın önüne.
– Et nerde demiş Hoca. Kadın doğruyu söyleyeceğine bir yalan kıvırmış.
– Eti kedi yedi, demiş.
– Getir şu kediyi bakalım demiş Hoca. Sonra teraziyi çıkartıp kediyi tartmış. Bakmışlar ki tam iki kilo geliyor. Hoca hanımına sormuş:
– Peki hanım demiş, kedi bu ise bizim et nerede? Et buysa kedi nereye gitti?

ŞAKA

Nasrettin hoca pazarda dalgın yürüyormuş.etrafındaki esnafları seyrediyor.bu sırada ensesine bir tokat geliyor. Hoca tökezlemiş bir kaç adım sendelemiş neyse toparlanıp sinirli bir şekilde arkasını dönmüş.
Bir bakmış ki hocanın 2 katı hayvan gibi bir adam. Hoca durmuş bir yutkunmuş önce,sonra:
– bana senmi vurdun? demiş adama.
Adam: – ben vurdum ne olacak demiş.
Hoca: – sakadan mı vurdun ciddiden mi? demiş
Adam: – ciddi vurdum napacan?!
Hoca: – Aman aman, öyle olsun… Çünkü şakadan hiç hoşlanmam da ..

YA TUTARSA

Kimi insanlar olmayacak hevesler peşinde koşup durur. Nasreddin Hoca böylelerine ders vermek istemiş bir gün. Elinde koca bir bakraç yoğurt mayasıyla gölün kenarına gelmiş. Başlamış kaşık, kaşık dökmeye :
– Ne yapıyorsun Hoca? demişler.
– Göle yoğurt mayası çalıyorum, demiş kıs, kıs gülerek.
– Olur mu demişler, göl yoğurt mayası tutar mı hiç ? Hoca cevabı yapıştırmış tabii.
– Ya tutarsa…

HIRSIZIN HİÇ Mİ SUÇU YOK

Bir gün Nasreddin Hoca’nın eşeği çalınmış. Can sıkıntısı içinde durumu komşularına anlatınca her kafadan bir ses çıkmaya başlamış. Birisi :
– Hocam demiş niye ahırın kapısına iyi bir kilit takmadın sanki ?
Bir başkası :
– Evine hırsız giriyor da senin nasıl haberin olmuyor ? diye konuşmuş.
Bir diğeri de :
– Hocam demiş, kusura bakma ama eşeğin çalınmasına en büyük sebep yine sensin. Çünkü doğru dürüst bir ahırın bile yok. Nerden baksan dökülüyor. Hoca kızmış:
– Yahu demiş, iyi, güzel de kabahatin hepsi benim mi ? Hırsızın hiç mi suçu yok?