A K Ş E H İ R T A R İ H İ
Tarih boyunca hep önemli bir yerleşim, ticaret, kültür merkezi olan Akşehir’e ait ilk arkeolojik bulgular Neolitik Dönem’e kadar uzanıyor. Etiler zamanında Akşehir’in adı THYBMRİON’ dur. Zamanla Frikya egemenliğine daha sonra Anadolu’ da egemenlik kuran Lidyalılar’ın yönetiminde kalan Akşehir’in önemi daha da arttı. “KRALLAR YOLU” Akşehir’den geçmekteydi. Akşehir Helenistik dönemde Phrygia tiranı Philomelos tarafından kuruldu. İlk yerleşim alanı bugünkü kentin kuzey-batısında, sultan dağının kuzey yamaçlarındaydı. Kent roma döneminde PHILOMELIUM (BAL SEVENLER) adını aldı.Akşehire bağlı Ulupınar köyünde bulunan ve bugün halkın DEVRENT SUYU dedikleri pınar ise Frikyalıların devrine ait olup tarihteki ünlü MİDAS ÇEŞMESİ dir.Bu çeşme tarihi birçok olaya şahit olmuş,Lidyalıların ve İranlıların savaşında KEYHÜSREV burada konaklayarak muazzam ziyafetler vermiştir.
Müslüman Araplar birçok kez yağmaladıkları kente BELDE-İ BEYZA (BEYAZ ŞEHİR) adını verdiler. Malazgirt Savaşı’ nın ardından başlayan Anadolu’ nun türkleşmesi sonucunda KUTALMIŞOĞLU SÜLEYMAN ŞAH tarafından alınan kentin bundan sonra adı ve kaderi değişir. Nehçet-ül menazil’de buraya gelen hükümdarlardan birinin çiçek açmış ağaçlardan esinlenerek “AKŞEHİR” dediği rivayet edilmektedir. Akşehir’in günümüzde sahip olduğu eserlerin pek çoğu Selçuklular zamanında yapılmıştır. Bu dönemde kent zenginleşir ve gelişir. Horasan illerinden SEYYİD MAHMUT HAYRANİ, NİMETULLAH NAHÇİVANİ gibi din bilginleri Akşehir’e göç ederek bu toprakların manevi dokusunun değişmesine katkıda bulunurlar.
Selçuklu devleti’nin çökmesiyle önce Eşrefoğulları, sonra da yüz yıl HAMİTOĞULLARIı yönetir. Kenti beyliklerden günümüze sadece Alanyurt köyündeki HACI İBRAHİM SULTAN Türbesi, şehir merkezindeki HACI İBRAHİM VELİ ŞİFA HAMAMI ile mezar taşları ulaşır. Akşehir 1381 yılında MURAT HÜDAVENDİGAR a satılır. YILDIRIM BEYAZİT 1402 yılında TİMUR’a yenilince, FERRUHŞAH MESCİDİ’nin cenazelik bölümüne hapsedilir ve burada intihar eder. Timur’un zulmünden bunalan halk, NASREDDİN HOCA yı dirilterek doymak bilmeyen fillerden kurtulmanın çaresini arar. Fetret döneminde kısa bir süre Karamanoğulları eline geçen Akşehir, FATİH SULTAN MEHMET tarafından 1467 yılında fethedilir ve cumhuriyete kadar sürecek olan kesintisiz Osmanlı Hâkimiyeti başlar. 15. Yüzyılın sonlarına doğru çeşitli etnik ve dinsel kökenden gelen kavimlerin barış ve kardeşlik içerisinde bir arada yaşadığı günler başlar.
Ayasofya kütüphanesinde bulunan “Kitabul Evamiril Alaiyyeti Fil Umuril Alaniyyeti” adlı farsça eserden alınan
A K Ş E H İ R T A R İ H İ İ L E İ L G İ L İ M A K A L E
Akşehir’in yerinde bulunan eski şehri tarih ” Philomelium ” seklinde adlandirir. Şimdiye kadar Küçük Asyanin tarihiyle. tarihî coğrafyasiyla meşgul olanlardan hiçbirisi bunun hangi dilden oldugunu ve ifade ettigi manayi söylememis ve göstermemistir. Aksehir Orta Anadolunun meshur bir meyva sehridir. Burada çok iyi elma da yetisir, eski Aksehir’in balı da meshur imis. Bizim tahminimize göre şehir adınıi elmasinin veyahut balının söhretinden almistir. Kelimenin sonundaki (yum) eki aıtılırsa “Philomel – Filomel” kalır. Yunanca (filo) dost ve seven (meli) bal, (milo) da elma anlamınadir.
Türkler burasını (Akşehir) şeklinde adlandırmışlardır. Adlandırma sebebi hakkinda da iki rivayet vardir: Türkler kalelerinin beyazla badanalanmiş veyahut ak taşla yapilmiş olmasindan, dolayi şehre (Akşehir) demişler.
kşehir’in kaysi, badem, vişne, kiraz ve eriği boldur. Ilkbahar, Sultan dağinin yamaçlarini ve ovayı göz alabildiğine bembeyaz çiçeklerle süsler. Dedelerimiz sehri böyle bir mevsimde aldiklari için (Aksehir) seklinde adlandirmislardir.
Belde-i Beğza bu adin Arapça tercümesi, “Zümrüt şehir” de onun tavsifidir. Bazı eserlerin söyledikleri gibi bunlar şehrin başka başka adlan değillerdir.E eski Selçuk, Karaman, Hamit, Eşref ve Osman ogullari vakfiyelerinde, milknamelerinde, beratlarda, hükümlerde, Selçuknamelerde, arsiv vesikalarinda Filomelyum’un yalniz (Aksehir) seklinde adlandirildigini görüyoruz. Biz simdiye kadar bu sehrin baska bir adina raslamadik. Meselâ Karaman oglu Ibrahim Beyin Konyo’daki imaretinin ve Celâleddini Rumi türbesinin vakfiyelerinde hep Aksehir geçmektedir.Selçuklularin baskenti Konyanin pek yakininda bulunan bu zengin ve bol gelirli sehir Selçuk hükümdarlarinin bir ihtiyat hazinesi halinde idi. Agirlanacak, taltif edilecek prenslere, beylere, sabik hükümdarlara ve emirlere Aksehir timar olarak verilirdi. Selçuk tarihinde bunun birçok örnekleri vardir. Biz burada birkaçini alacagiz;
1- Birinci Alâeddin Keykubat kafasina cihangirligi koymustu. Ordusiyle Akdenizin dogu sahillerindeki Galonoros kalesinin üstüne yürüdü.Bulutlarla Öpüsen bu fevkalâde müstahkem kaleyi sardi, Kale beyi Kirfard bir müddet Keykubadm hücumuna dayandi ve nihayet mukavemet edilemiyen bu kuvvete karsi boyun egmeye mecbur oldu. Hükümdarin otagina bir elçi göndererek mal ve canına kıymamak sartiyle teslim olacagım ve kızlarından birisini de hükümdarin has haremine takdim edecegini söyledi. Keykubat bu mâkul teklifi kabul etti. Kirfard’in gönderilen kızıniı hemen otaginda nıkâhı altına aldı. Babasina da “Konyanin Aksehir Beyligi mensuru ile bes parça köyün mülkiyetini bagisladigina dair yazilan fermani elçi gönderdi.” Kirfard bunu kabul etti, kaleyi Keykubada teslim etti. Hükümdar kaleyi kendi adina nispetle (Alâiye) seklinde adlandırdı ve eski beyi kayınpederini de Aksehire yolladı. Rum Selçuklularinin en kuvvetli ve en büyük hükümdarı olan Birinci Keykubat zamaninda Alâiyenin eski beyi Kirfarda böylece Aksehirin beyligi verilmisti.
2 – Birinci Alâeddin Keykubat Mengûcek ogullarinin elinde bulunan Erzincanı da kendi sınırları içine almak istiyordu. O vakit bu Beyligin hükümdari Ikinci Alâeddin Davut Şah idi. Kendisi yenilecegini, hayatinin tehlikeye düsecegini anlayinca Birinci Keykubat ile anlasti ve Erzincanın anahtarını hükümdara kendisi teslim etti. Keykubat onun gönlünü aldi. Konya Aksehri ni Abi Germ denilen simdiki Ilgınla beraber kendisine tımar olarak verdi. Kendi adamlari ve eski maiyeti ile beraber Aksehire gönderdi. Bu hâdise 625 H., 1227 M. yılında olmustur.
3 – Aksaraylı Kerimüddin Mahmut Konya Selçuklularindan Dördüncü Kılıç Aslanın tek basına Selçuk tahtına oturduğunu, Karaman ogullarının kendisine karşı muvaffakiyetsizlikle biten bir isyan yaptıklarını, devlet büyüklerinin başslarına gelenleri yazdıktan sonra o zamanlarda emirlere, devlet ulularına tevcih edilen yeni mansiplara bir kısım ayırmıstır. Burada uç vilâyetleri emirliklerinin Sahip Atanın siret ve suret itibariyle çok güzel olan ogulları Taceddin Hüseyin ile Nusratüddin Hasuda verildigini, Kütahya, Sandikli, Gurgurum ve Aksehir taraflarının gelirlerinin de kendilerine tahsis edildigini söylemektedir.
Bu mehazlarda Akşehirin adı bir de Cimri isyanıdolayisiyle geçer:Aksaraylı Kerimüddin, Karaman ogullarının bir isyanını ve Cimri hâdisesini yazarken Karaman ogullarının Selçuk baskenti Konya ya yürüdükleri ilk günlerde Sahip Atanın ogullarından ve hamiyetli emirlerden Taceddin Hüseyin ile Nusratüddin Hasanin Konya-Aksehir arasindaki bir savaşta öldüklerini kaydeder.
Uydurma, yalancı Selçuklu hükümdar Cimri ve veziri Karaman oglu Birinci Mehmet Bey le Sahip Atanin ogullari Taceddin Hüseyin ve Nusratüddin Hasan in Aksehirde verdikleri savasin yerlerini simdiye kadar yerli ve yabanci hiçbir tarihçi kesin olarak gösterememistir. Biz yerinde yaptigimiz incelemeler neticesinde hareket bölgesini ve savas alanini bütün teferruatiyle tesbite muvaffak olduk.Karaman oglu Mehmet Bey, Üçüncü Giyasüddin Keyhüsrev ile Sahip Ata Fahreddin Alinin Ilhanli Hükümdari Abaka Han ın yanında bulunmalarından faydalanarak Selçukluların baskenti Konya yı zaptetmek ve bu suretle iktidarı eline almak istiyordu. Başkentte Etnin-üd-din Mikail naiplik yapiyordu.
Mehmet Bey muvaffakiyetini yüzde yüz sağlamak için hareketini; başkenti Selçuklu hanedanından birisi adına zaptetmek ve bir Selçuklu, hükümdara vezir olmak gibi saltanat dâvasiı ile maskelemeye lüzum görüyordu. Bir taraftan derin Türkmen ve halkı arasında yaptığı propaganda ile onları Konyayıi yağmalamaya teşvik ederken, bir taraftan da Selçuklu tahtına münasip bir talip ve namzet arıyordu. Avamfiripliği ile başıbozuklar arasında şöhret alan bir derviş vardı, onu getirtti. Yalancı şahitlerle kendisinin Ikinci îzzeddin Keykâvüsün oglu Siyavuş oldugunu ispat ettirdikten sonra ona Selçuk hükümdarı olarak biat etti ve Konya üzerine yürüdü, Konya nın diş ve iç kalelerini fethetti. Iç kaledeki Sultanlar türbesinde kutlu emanetler arasında saklanan çetr ile sancaği çıkartarak hükümdarlık merasiniiyle Selçuk sarayına yerlesti. Fenalığından dolayı Cimri vasfı ve şöhreti adına galebe eden bu düzmece hükümdar ve vezir Mehmet bey Sahip Ata oğullarının Kara Hisar-üd-Devle = Afyon Kara-hisar taraflarında hazırlandıklarını öğrendiler. Derme çatma fakat kalabalık bir kuvvetle mayıs ayının ikinci yarısında Karahisara doğru yola çıktılar ve Akşehirin güney batısındaki (Altintaş) köyünün önünde ordugâh kurdular. Cimri ile Mehmet bey Akşehire kadar gittiler. Bu Altıntaş köyü Karaaslan köyu gibi tamamen yok olmustur. Karaaslanın adı şimdi yalnız bir yokuşta bu köy de yalnız bir mevkide yaşamaktadır. Fatih, Ikinci Beyazit, Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sultan Süleyman ve ikinci Selim adlarına yapılan Akşehir tahrirlerinin defterlerinde bu Iki köyün adlarına raslandığını, buralardaki mükelleflerin sayılarını biraz asağıda göreceğiz.
Altıntaş köyünün yakınından ve kuzey tarafından Adayan çayı geçer ve Akşehir gölü ne dökülür. Ayaklarını ta Sultandağları ndan ve birçok küçük ırmaklarla beslenen ve YılanYusuf köprüsünün altından geçen bu çay ilkbaharda dar yerlerde geçmeyi zorlaştırır ve tehlikeye koyabilir. Buradan Ishaklı ya kadar herhangi mevsimde olursa olsun süvarinin hareketine engel olabilecek bir çay ve ırmak yoktur.
Cimri ve Mehmet Beyin başıbozuk askeri Altıntaş önüne gelirken. Sahip Ata oğullan 50 bin akça gibi mühim bir para dağıtarak Germiyan oğulları ndan ve Türkmenlerden topladıkları bir kuvvetle Yahşiyanin güney batısındaki Değirmen köyünün yanındakı çaya kadar geldiler. Sultan dağının göbeğinden bu çay köye adınıi veren değirmeni döndürdükten sonra doğuya akar ve Akşehir gölüne dökülür. Bu çayla Akşehir arasında Nidir çayı, Deli çay, Ulupınar gibi bazı ırmaklar vardır. Fakat bunların hiçbirisi suların en bol mevsiminde bile atlıların seyrüseferlerini durduramazlar. Seyrüseferi güçlestiren ancak Adayan çayıdır.
Sahip Ata oğulları Değirmen çayına geldikleri zaman Cimri ile Mehmet Bey in büyük bir kalabalıkla Akşehir e ve Altıntaş a geldiklerini öğrendiler. Hemen harekete geçerek son süratle öğleye kadar Akşehirin kuzey dogusundaki Kozağaç köyüne geldiler. Sahip Ata ogullarının askeri Adayanın akışına göre sol tarafında Cimri’nin ordusu sağ tarafında saf tuttular ve cenge hazıirlandılar. Piyadeler silaha sarıldılar. Fakat çay bunların çatışmlarına mani oluyordu. Mehmet Bey bir aralık atını çaya sürerek Sahip Ata oğullarının üstüne yürümek istedi. Bir Türk atının dizginini tuttu. Her iki tarafın sınırları ırmak kenarında saflarını berkiştirdiler. Her iki tarafın sınırları ellerindeki yaylar gibi gerilmisti. Nihayet Sahip Ata nın cesaretiyle şöhret bulan oğlu Taceddin Hüseyin Bey atını çaya sürdü ve Mehmet beyin üstüne saldırıyordu. Irmağin ortalarına doğru geldiğinde Mehmet beyde mizrağiyle ileri atıldı, ikisi arasında büyük bir çarpışma ve cenkleşme oldu. Bu saldırışma arasında Taceddin Hüseyin atından suya yuvarlandı. Türkmenler üstüne atıldılar ve başını gövdesinden ayırdılar. Bu kanlı sahneyi gören Sahip Ata Ogulları nın kuru kalabalık askeri şirazesi kopan ve fırtınaya tutulan bir kitabın yaprakları gibi dağılıverdiler. Orada Hüseyin Bey in tek bir hizmetçisinden baska kimse kalmamıştı. Esasen iyi bir asker olmayan Germiyanlılar herkesten evvel savaş yerini terk etmişlerdi. Bu bozgunluk arasında Sahip Ata’nın diğer oğlu Nusrat-üd-din de ölmüstü. Bir tarihçinin ifadesiyle mânâsiz bir kalıptan ibaret olan Germiyanlılar ve Sahip Ata’nin şefkat ve iyilik kanadları altında yetişen, onların her çesit lûtuflarını görenler bir gölge gibi sahneden sîliniverdiler. Düzmece hükümdar Cimri, ordusiyle beraber Karahisara kadar ilerledi ve şehrin kalesini sardı. Muvaffak olamayınca da muhasarayı kaldırarak Konya’ya döndü. Iste Akşehirin Kozağac ile Altıntaş arasındaki saha böyle kanlı ve hüzünlü bir çarpışmaya sahne olmuştu. Biz savaş yeri ve savaşın neticesi hakkındaki malûmatı Istanbulda Ayasofya kütüphanesinde 2985 numarada kayıtlı bulunan “Kitabul evamiril alaiyyeti fil umuril alaniyyeti” adlı essiz Farsça eserin 699 uncu sayfasından aldık. Ibni Bibi’nin muhtasar Selçuknamesinde debu olay yazdığımız şekilde yer almıştır. Muhtasar ve mufassal Ibni Bibi tarihinde Cimrinin Konya’ya girişi tarihi 10 zilhicce 676 (13 mayis 1277) olarak gösterilmektedir. Aksaraylı Kerimüddin Mahmad hâdisenin tarihini yazmaz. Yalnız bu müelliflerin her ikisi de Cimri adına para kesildiğini ve hutbe okutuldugunu söylerler. Ibni Bibi Cimriyi ” Giyasüddin Siyavus ” , Müneccimbasi ” Rükneddin Siyavus ” seklinde alırlar. Müeccimbasinda ve Hammerde tarih yoktur.